Tükendi
Gelince Haber Ver“Daima –küçük bir çocukken bile– bir insanın karşılaşabileceği en büyük işkencenin, durmaksızın ve sonsuza
dek yaşamak olduğunu hissettim.” —Horacio Quiroga
Anne-babalarından miras kalan genetik kusurların intikamını almaya niyetli dört “deli”; güneş çarpmasının
etkisiyle sahiplerinin buharlaşıp göğe karıştığını sanan köpekler; doğurduğu kaplanı insanlardan sakınmaya
çalışan bir anne; ormanda en ufak insan tehdidinde bir araya gelen Engerekler Kongresi ve daha niceleri…
Quiroga’ya karşı çıkanların en gür sesi kuşkusuz Borges’ti. Hatta öykülerin gerçek sahibinin Kipling olduğunu
ileri sürerek, onu bir tür ‘Uruguay hurafesi’ olarak nitelemişti. Oysa Quiroga, kıtada kısa anlatının teknik
sorunlarını ciddiyetle ele alan ilk yazarlardan biriydi. Martín Fierro grubunun yönelttiği tüm suçlamalar onun
ilgi alanına giriyordu; nitekim son öykülerinde aradıkları yapısal kesinliğe çoktan ulaşmıştı.
Modernizmin kozmopolit dekadanlığından uzaklaşarak yalın ve keskin bir anlatımı tercih eden Quiroga, Latin
Amerika edebiyatında medeniyet ile barbarlık arasındaki temel karşıtlığı berrak bir biçimde görünür kıldı.
İlerleyen yıllarda Borges ve Arlt’ın iyice belirginleştireceği öykü geleneğinin öncülerinden biri oldu. Romanın
gölgesinde kalan kısa öyküye yerel çatışmaları ve doğanın insana karşı sessiz direnişini taşıyarak, dönemin
avangard anlayışına Güneşli Uygarlıklar’la ‘temiz bir yumruk’ indirdi.