Tükendi
Gelince Haber VerDünya Bir Rüzgâr'da yüzyıllar ötesine savrulacak, Beyazıt Kulesi'ne çıkacak, bir hayvan türünün yok edilmesine tanık olacak, ölememe lanetine tutulan korsanla kürek çekeceksiniz. Alevler ahşap konakları cayır cayır yutarken tulumbacı sevgilisinden başka şey düşünemeyen bir kadının yüreğini kavuracak, evvelinde bir acayip şeyhin gölgesine sığınacaksınız. Dahası kadim rüzgârın kollarında en çok siz değişeceksiniz. Yoksa kuru otlar yine uçuşacak tenhalarda, uğursuz bulutlar yine peyda olacak semada.
Tarihin büyüsü, anın gücü insanın tekinsizliğiyle canlanırken öykücülüğünde yepyeni bir sayfa açıyor Üzeyir Karahasanoğlu.
"Art arda beş altı kuşun işini gören Fazıl Reis "Gelin alın şunları," dediğinde nutkumuz tutulmuştu. Yine de atıldık kadırgadan. Kayaların üzerinde çarçabuk yolduk tüylerini. Binlerce kuşun önünde öldürdüklerimizin tüylerini yolmak hoş değilse de neler görmüştü bu gözler neler! Sonra ikisi kazanlara atıldı, üçü çevirmeye takıldı, birazı çorbaya, pilava ayrıldı. İlk orada duyduk, guark kuşunun ateşe damlayan yağlı etinin kokusunu ve ilk orada dişledik, kızarmış etini. Kudurtan bir lezzeti vardı ve binlerce göz üzerimize çevriliyken bile daha fazla yiyebilmek için birbirimizle yarışıyorduk. Haftalardır boğazımızdan kayda değer tek lokma geçmediğinden miydi bu vahşiliğimiz? O an öyle sanıyorduk. Hâlbuki hiçbirimizin bilmediği bir kapıdan geçmiştik. Her öğün yiyebilir, doyduktan sonra yiyebilir, çatlayana kadar yiyebilirdik. Nitekim öğürürken bile yeni lokmalar tıkmanın telaşındaydık ağzımıza."